Pazar, Ekim 20, 2013

Teknemin Projesi Çiziliyor

Tekne yapımı konusunda hiçbir tecrübem yoktu. Ama mesleki deneyimlerim bana iyi bir proje olmadan iyi bir tekne yapmanın mümkün olmadığını söylüyordu. Bu nedenle işe projeden başlamam gerektiğini biliyordum. Her ne kadar tasarım konusunda bilgi sahibi olsam ve kişisel merak nedeniyle çizim programlarını iyi kullanabiliyor olsam da bir Gemi İnşaat Mühendisine ihtiyacım vardı.

Şubat 2010'da teknemin projesini artık tam olarak çizmiş ve planı çözmüştüm, yani ne istediğimi artık tam olarak anlatabilirdim.

Piyasada yaptığım araştırmalarda şunu anladım : Bu konuda tersane seçimi kadar bu işin mimarı olan kişi de önemliydi. Bu mimar projemi iyi ve doğru hazırlarsa hem maliyet hesabımı iyi yapar, malzemeyi doğru olarak tedarik ederim, hem de işleri verirken kolayca "şu yapılacak" diyebilirdim. Osman Atasoy'un gezileri, Uzaklar II isimli yeni teknesi çok hoşuma gidiyor ve ben de böyle metal sac gövdeli sağlam bir tekne yaptırabilirim diyordum. Doğrusu, bu tekneye olan ilgim ve beğenim beni İbrahim Karataş'a götürdü.

İbrahim ile Tuzla'daki ofisinde yaptığımız ilk toplantıda ona projemi gösterdim, sac gövdeli, 15 m boyunda sağlam bir okyanus yelkenlisi yaptırmak istediğimi ve bu teknenin içinde deniz hayatında yaşamak isteğimi söyledim.  Uzun uzun konuştuk, o toplantıda bana sac gövde yerine <em>ahşap lamine </em>yaptırmayı önerdi. Malzemeleri iyi tanımadığım için epoxy ile lamine edilmiş ahşabın son derece sağlam bir kabuk oluşturabileceğini henüz bilmiyordum. Sac gövde çok sağlamdı ama bazı sakıncaları vardı : 
--zamanla teknenin iç kısmında ulaşılamaz noktalardaki korozyonun önüne geçilemiyordu, iç kısımda tamamen. epoxy boya yapmak gerekiyordu ki, bu da hem pahalı bir işlemdi, hem de tam sonuç vermiyordu.
--serin havada ve soğuk denizlerde metal içeriden terleme ( kondensasyon ) yapacaktı.
--motor çaışırken çok titreşim yapıyordu.
--metal gövdenin teması soğuktu.

İbrahim bana daha önce yapılmış bir yatın lumboz için kesilerek çıkarılmış bir gövde kesiti örneğini gösterdi, ve bana şunu söyledi : "Eğer içinde yaşamayı planlıyorsan, yatında çelik değil ahşap gövde yaptır, sert ahşap eğer bu şekilde epoxy ile lamine edilirse neredeyse aynı mukavemete sahip olur ve sen de çelik bir konserve kutusu içinde değil, ahşabın içinde yaşarsın..."

Gösterdiği kesit yaklaşık 40 mm kalınlığındaydı ve ince ahşap levhaların kat kat yapıştırımış olduğu görülüyordu. Parçayı şöyle bir elimde çevirip inceledim, ahşabın sıcaklığını hissettim ve o anda bunun bana daha uygun olacağını düşünmeye başladım. Daha sonraki haftayı ahşap ve metal tekne gövdesi konusunda yerli ve yabancı kaynakları inceleyerek geçirdim ve metal yerine ahşap lamine bir gövde yaptırmaya karar verdim.

İbrahim bana bu işin yapımcılığına girmeyip Proje+Kontrolluk hizmeti verebileceğini söylemişti. Bunun üzerine Istanbul Tuzla'da ve Bartın'da tekne imalatı yapan yerlerle görüşmeye başladım. Soğuk bir Mart sabahında Bartın'a doğru yola çıktım, sabah görüşmelerimi tamamlayıp öğleden sonra Tekkeönü Köyündeki tersaneleri inceledim. Gezdiğim imalatçılardaki ortak nokta, ellerinde aktif olarak halen yapılan bir iş olmamasıydı, mevcutta bulunan tekneler finansman yokluğu ve yaşanan kriz sebebiyle bekleme durumundaydı. Bartın'a gidiş-gelişin ve daha sonraki 28 km lik virajli yolun bu işin birebir takibini bayağı güçleştireceği aklımdan geçti.

Mart 2010'da Karataş Yacht Design - İbrahim Karataş ile anlaşma yaparak proje avansını ödedim ve işe başlandı, artık ok yaydan çıkmıştı.  Sonraki aylar proje hazırlığı içinde geçti, bir yandan mühendislik hesapları ve gövde formu oluşturulurken bir yandan imalatçı arayışlarım devam ediyordu. Proje çizimi ile ortaya çıkan detaylara göre maliyet hesapları yapmaya başlamıştık. Kendi işim nedeniyle ağırlıklı olarak Moskova'da bulunmam ve diğer yurtdışı iş gezilerim nedeniyle proje yavaş (fakat emin adımlarla) ilerliyordu.

Daha sonra kendi kararımı sorguladığımda; İbrahim Karataş gibi kıymetli ve konuyu çok iyi bilen bir arkadaşla çalışmak kararımın bugün de son derece doğru olduğunu düşünüyorum.

2010 yılının Ağutos ayında proje belli bir noktaya geldi, konstrüksiyon çizimleri bile yapıldı. Bu arada kendi işmde ciddi bir krize girdim, yurtdışında bazı ortaklıkları sonlandırmak zorunda kaldım. İş hacmimde daralmalar olacağı aşikardı. Aslında mantıklı bir işadamı olarak projeyi daha sonra uygulamak üzere rafa kaldırabilir ve imalata daha sonra finansmanı tam olarak bulunca başlayabilirdim. Ama bunu yapamadım tabii.

Hani "akacak kan damarda durmaz" derler ya....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder