Pazar, Mart 06, 2016

Bir Denize İndirme Hikayesi

Melody isimli Beneteau Cyclades 39 Feet bir teknem varken ve gayetle de memnunken, Melody II isimli yeni bir tekne inşaatına karar vererek hayatımda önemli bir değişiklik yapmıştım. Bu karar cesaret ve para gerektiren bir karardı.

Bu, karasal yaşamı ve büyük şehirleri bırakıp deniz yaşamına dönmek demekti.

Aynı zamanda hem risklerle dolu, hem de büyük bir uğraşı gerektiren, içinde ustalar, taşeronlar, malzemeciler, habire seyahat, vergi ve gümrük işlemleri olan karmaşık işlere balıklama dalmak demekti. Sonuç hüsran ve büyük bir para kaybı da olabilirdi.

Tuzla Tersanedeki yapım süreci olan 3 yıl boyunca hiç kimsenin gelip ahşap bir kotra sipariş etmeyişinin nedeni belki de buydu... Tek "sivri akıllı" bendim galiba.

2009 Ağustos ayında Bodrum'da bir hayal ile başlayan Melody II yapım hikayesi, PC başına oturup bir yandan araştırma ile zaman harcanarak, Tuzla, Bartın, Kurucaşile, Tekkeönü köylerine gidilerek oluşturuldu, 2010 Mart ayında proje için ödediğim avans ile ciddiye bindi, 8 Temmuz 2013 tarihinde Tuzla'da denize indirilmesi ile ve 07 Aralık 2014'te Sığacık'ta direk montajıyla devam etti. Son olarak 2015 Ağustos ayında geçici yelkenlerin çıkarılıp yeni yelkenlerin takılmasıyla tamamlandı. Bu işi tam olarak bitirebilmek için 6 yıl gerekmişti.

Teknemi denize indirdiğim o gün hayatım değişti. Daha önceleri zaman zaman Güneye gelerek yelken yapmak fikrini bir kenara bırakmış ve artık sürekli olarak teknemde bulunmak istiyordum. Bu, emekli olduğum anlamına gelmiyordu, zaten yıllar önce kurduğum işimi "İleride bir teknem olacak, onda hem sürekli olarak yaşayacağım, hem de çalışacağım" diyerek ona göre kurmuştum.

O gün bu gündür teknemde yaşıyorum.

06 Mart 2016, sabah 06.30, Bencik Koyu
Tekneyi denize indirmek aslında çok ciddi bir olaydır. Birçok beklenmedik sorun çıkabilir, yıllarca harcanan emek ve para boşa gidebilir.

Fiilen Eylül 2010 yılında inşaata başladığımda bol para desteğiyle tüm işler hızlı bir şekilde ilerliyor, ahşap, krom, boya, salma, motor ve altyapı işleri hızla ilerliyordu. Ancak zaman geçtikçe ilk keşif bütçesi önce delindi, sonra yırtıldı, inşaat sonuna yaklaşırken de bütçe falan kalmadı. Umduğum paranın iki mislini harcamış, ya da borçlanmıştım. Zor durumdaydım, işlerimin azalması nedeniyle kısıtlı olan gelirlerimden dolayı tersaneye yeterince para ödeyemez ve malzeme alamaz duruma girmiştim, buna paralel olarak temposu düşen tekne inşaatı arada bir tekneye uğrayan bir tıktık, iki şıkşık şeklinde çalışan 1-2 ustayla can çekişiyordu, en nihayet Aralık 2012 de tamamen durdu.

Tekne inşaatının fiilen ve sürekli olarak başında bulunmak için İstanbul'a dönmeye karar verdim. İnşaatların uzaktan kumandayla bitmeyeceğini, er veya geç bu işin başına gelmem gerektiğini zaten biliyordum.

Moskova'daki ofisimi orada çalışan kişilere bırakıp 2 Ocak 2013'te Tuzla'da Aydos Yatçılık'ın ofisine çöreklenip hem mevcut işlerimi, hem de teknemin inşaatını yerinde takip etmek üzere çalışmaya başladım.

Daha önce yıllarca şantiyelerde çalışmanın verdiği rahatlık ve kendine güvene sahiptim, teknik ve proje olarak karşıma çıkan sorunları hemen çizim yaparak çözebiliyordum. Elimin altında 300 m yürüme mesafesinde Tuzla Gemi Sanayi mahallesi vardı. İstediğim detayı piyasadan buluyor, satın alıyor veya yaptırabiliyordum.

Tek çözemediğim konu finansmandı, gerçi gelirlerim azalmış da olsa halen devam ediyordu, az da olsa ödeme gücüm vardı. Bazı işlerin yapılabilmesi için bir önceki işin tamamlanmış olması gerekiyordu. Kimisine peşin para, bazen senet, bazen açık hesap, kimine israr, kimine rica-minnet kimine de "ödemem" tehdidiyle stres içinde işe devam ettim. Arabam olmadığı için zaman zaman otomobil kiralıyordum, ancak genellikle yayan durumdaydım. Mecidiyeköy'deki home-office evimden Tuzla Tersane'ye her gün gidip gelmek gerekiyordu. E-5 yolundan, Halk Otobüslerinden, İstanbul trafiğinden nefret ettim. Bu yolu zaman zaman bisikletle gidip geldiğim de oldu. İstanbul'un tek sevdiğim tarafı, Bostancı-Pendik arasındaki kaymak gibi bisiklet yoluydu.

"Geldikten sonra 1-1,5 ayda tamamlarım" diye düşündüğüm inşaatı 6 ayda bitirebildim. Birçok işi  Tuzla açıklarında alargada yaptırdım, ya da elimle bitirdim.

Teknenin yapım süresince sigortası yoktu, halbuki bu konuya 3 senedir kendime göre inanılmaz derecede büyük paralar gömmüştüm ve büyük risk altındaydım, bir yangın çıkacak diye aklım çıkıyordu. Tersaneye bir haciz gelse benim tekneye de tedbir koyarlar ve yıllarca uğraşmak zorunda kalabilirdim. Bir keresinde çalışanlardan biriyle teknenin içinde sigara içmesi sebebiyle ciddi bir tartışmaya bile girdim.  

Teknem Haziran 2013 sonunda suya inmeye hazır hale gelince bir hafta önceden başlanarak kızak kaynak işleri yapıldı. Tersane ile deniz arasındaki 200 m yatay mesafe, kızakta, domuz yağıyla ve mazotla kayganlaştırılmış keresteler üzerinden kaydırılarak geçilecekti. Tuzla'da bu kaydırma işine uygun ustalar, büyük ırgat düzenekleri, çelik halatlar ve asfaltın altında büyük mapalar vardı.

Büyük bir sabırsızlıkla ve çeşitli kaygılarla beklediğim o gün en nihayet geldi. O geceyi oğlumla birlikte teknede geçirdik, bu teknemdeki ilk gecemdi... 7 Temmuz Pazar günü tekneyi dışarı aldık, 8 Temmuz 2013 sabahı santim santim ilerleyen kızak üzerindeki teknede denize doğru yol aldık. 200 m sinir bozucu yolculuk 4 saat sürdü, bu süre zarfında hesap kesmek için israr eden 3 büyük taşeronumla hesap kesmek ve bir sürü ödeme belgesi imzalamak zorunda kaldım.        

Sahilde ikram olarak aldığım baklavalar ve içecekler, gelen usta ve taşeronlar, çevreden bazı meraklılar bekliyordu. Şampanya kırılmayacaktı, ortada bu işi yapacak bir bayan maalesef yoktu..

Son hazırlıklar, karinadan son fotoğraflar, kızağa kızgın yağ sürme işlemi tamamlandıktan sonra teknem biz de içindeyken denize salındı, hızlanarak kızakta ilerleyen teknem mavi olmasa da (Tersane bölgesinde deniz kirliydi tabii) denize kavuştu.

O MUTLU AN !!!!!

Denizdeki o tatlı salınımı hissedip rahat bir nefes aldım, bütün çektiklerime değmiş, uğraşlarım boşa çıkmamıştı. Sevgili oğlum da yanımdaydı ve denize inme günlerini paylaşmıştık...

Melody II'yi ve sahibini artık güneşli ya da bulutlu günler, bol yıldızlı uykusuz geceler, rüzgarlı ve dalgalı havalar, engin denizler, kısacası sınırsız özgürlük bekliyordu.

Çok mutluydum, artık kara yaşamından kurtulmuştum...      

Tersaneden çıkarken
Melody II ilk defa açık havaya çıkıyor
Melody II kızak başında, denize inmeye hazır
Bu kızaktan kimbilir ne tekneler suya indi...
Melody II için özel olarak yapılan taşıma kızağı
İbrahim Karataş (sağda) ile birlikte hatıra
Denize indikten hemen sonra
Melody II çevredeki büyük gemilerin arasında minicik kaldı
Zaman zaman gerektikçe bağlandığım İ.T.Ü. Denizcilik Fakültesi iskelesinde
Melody II Tuzla açıklarında alargada
     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder